Bir “Peri Kadın”: Ada Lovelace

Elif Göktaş
5 min readJun 13, 2021

--

Gözlerinizi kapatın ve teknoloji ya da yazılım denince aklınıza gelen isimleri düşünün… Bu isimler arasında hiç kadın var mı? Ne yazık ki cevap çoğunlukla hayır, değil mi?

Hacker denince zihnimizde nasıl bir görüntü beliriyor peki? Ya da büyük bir şirketin siber güvenlik sorumlusunu hayal ettiğimizde karşımızda kim var? Kaç kişi kadın görüntüsünü yerleştirebildi bu resimlere?

Teknoloji, yazılım, bilişim gibi alanları düşününce daha çok erkeklerin çalışma alanıymış gibi bir algı var. Arama motorunun görseller kısmında “computer engineer” olarak arattığımda bile karşıma çıkan ilk 10 fotoğraftan yalnızca 1 tanesinde kadın görseli görüyorum.

Yapılan araştırmalara göre; Türkiye’de teknoloji alanında çalışan kadınların oranı %10 civarında (Honeypot, 2018). Dünyada ise yazılım ve bilişim teknolojileri sektöründe kadın istihdam oranı sadece %27. Ayrıca, kadın lider oranı da %20'nin altında (Deloitte, 2018).

Gelecek teknoloji ile şekillenirken, neden teknoloji alanında azınlık olarak kaldığımızı düşünmeden edemiyorum. Üstelik geçmişle kıyaslandığında, teknoloji alanını tercih eden kadınların sayısının giderek azaldığını biliyor muydunuz?

Girls Who Code organizasyonu verilerine göre, 1980'lerde bilgisayar mühendisliği seçen kadınların oranı %37 iken, bu oran günümüzde %18'e düşmüş durumda.

Peki neden giderek azalıyoruz ve bu oranı olması gereken seviyelere nasıl çıkarabiliriz?

Maalesef bu alanda çalışan kadınların çoğu, çalışma sırasında cinsiyetçi söylem ve ithamlara maruz kalıp, dışlanmış hissedebiliyor. Hatta azınlık olma hissi, bu alanla ilgili eğitim alırken okulda bile kadınların karşısına çıkabiliyor. Bu yüzden bazı arkadaşlarımız alan dışı çalışmaya yönelebiliyor ve bu durum olumsuz algının yerleşmesine daha geniş bir zemin hazırlıyor.

Sayımız azaldıkça, toplumda “bu iş erkek işidir”, “kadınlar yapamıyor” algısı daha da yerleşiyor. Galiba bu noktada bir sonsuz döngüye giriyoruz:
->Kadınlar bu sektörde sayıca az olduğundan birçok zorlukla karşılaşıyor -> Bu kadınların bir kısmı başka alana yöneliyor ya da bu alanı hiç tercih etmiyor -> Sayı azaldıkça “bu işi kadınlar yapamaz” algısı oluşuyor ve bu döngü sürekli başa dönüyor…

Peki bu döngü nasıl sona erecek?

Birilerinden bir şeyler yapmasını beklemek yerine, biz bir şeyler yapabiliriz. Meslek yolculuğumuzda birçok zorlukla karşılaşıp bu zorlukları aşabilmiş kadınlar olarak; genç kadınlara örnek olabiliriz. Neler yapabildiğimizi, hangi sorunları nasıl aştığımızı ve işimizi anlatarak onlara yol gösterebiliriz, kısaca onlara mentör olabiliriz.

Mesleğin cinsiyeti yoktur. Programcı, bilgisayar mühendisi, siber güvenlik uzmanı ve daha sayamayacağım pek çok alanda “çok iyi” olabiliriz. Üstelik ilk bilgisayar programcısı; hayatlarımıza ilham veren bir kadınken, aksini kim iddia edebilir?

Ada Lovelace görmezden gelinen kadınlardan biriydi… Ne yazık ki hala adını bilenlerin sayısı çok az. Gelin biz yakından tanıyalım bu ‘ Peri Kadın ‘ı.

Şair George Gordon Byron ve Anne Isabella Byron çiftinin kızı Ada Lovelace 10 Aralık 1815'te doğdu. Ada, daha doğduğunda cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmıştı. Babası doğacak çocuğun erkek olmasını bekliyordu ve bir kız çocuğu dünyaya geldiği için hayal kırıklığına uğramıştı.

Ada henüz 5 haftalıkken Lord Byron eşinden ayrıldı ve kısa bir süre sonra da İngiltere’yi terk etti. Babası Ada’yı bir daha hiç görmedi.

Ada’nın annesi, eşinin edebiyata olan düşkünlüğünü delilik olarak yorumluyor ve Ada’nın babasına benzemesinden korkuyordu. Annesi Ada’nın matematik ve mantık eğitimi almasını sağladı, böylece kızının hayal aleminden uzak kalacağını umuyordu. O yıllarda kadınlar için bu tarz eğitimler çok sıra dışı olmasına rağmen Ada Lovelace; gökbilim, Latince ve müzik eğitimi de aldı.

Ada Lovelace ağır hastalıklarla dolu, çok zor bir çocukluk geçirdi. Henüz 8 yaşındayken görmesine engel olacak kadar şiddetli baş ağrıları yaşayan Ada, 1829 yılında geçirdiği kızamık sonrasında felç oldu. 1 yıl kadar yatağa mahkûm olmasına rağmen; matematik ve teknolojiye olan ilgisini kaybetmeyip, kendini geliştirmeye devam etti.

Annesinin yönlendirmesiyle her ne kadar bilime yönelik eğitimler alsa da Ada belki de babasından ona miras kalan hayal gücü ve sanat yatkınlığını da hiç kaybetmedi. İyi ki de kaybetmemiş… Çünkü onu Ada Lovelace yapan bilim, sanat ve hayal gücünü harmanlayabilme yeteneğiydi. Ada hayal gücü ve aldığı eğitim ile daha 12 yaşındayken uçmak istediğine karar verdi ve uzun süre bu konuyla ilgili çalışmalar yaptı. Bu çalışmalarından dolayı Charles Babbage onu “lady fairy” olarak isimlendirdi.

Ada; 1835 yılında William King ile evlenip “Lovelace Kontesi” ünvanını aldı ve üç çocuk sahibi oldu. Yaşadığı dönemde kadının yeri sadece ailesinin yanı olarak görülmesine rağmen; çocuk sahibi olmanın ve kontes olarak rahat bir hayat sürme seçeneğinin kariyerini engellemesine izin vermedi. Çalışmalarına hep aynı azimle aralıksız devam etti.

Ada’nın, Charles Babbage’la tanışması hayatının dönüm noktası oldu. İngiliz matematikçi Charles Babbage, Ada’nın en önemli mentörlerinden biri oldu. Babbage, Ada’nın matematik tutkusu ve yeteneğinden dolayı ona “Sayıların Büyücüsü” adını taktı.

Charles Babbage o dönemlerde “Fark Makinesi” adlı ilkel bir bilgisayar üzerinde çalışmaktaydı. Ada makine ile çalışmaya başladığında sayıların nicelik belirtmek dışında farklı amaçlar için de kullanılabileceğini keşfetmişti. Sayıların metinleri, müziği ve resimleri dijital ortama aktarma amacıyla kullanılabileceğini öngörmüştü ve bu amaçla bir hesaplama sistemi yani algoritma geliştirmişti. İşte bu algoritma sayesinde Ada Lovelace, ilk bilgisayar programcısı olarak anılmaktadır.

Ada’nın Fark Makinesi ile ilgili yaptığı çalışmalar ve makinenin detaylı kullanım talimatlarını dahi içeren fikirler 1843'de yayınlanmıştır. Ancak o dönemlerde kadınların bilimsel tartışmalara katılmalarına izin verilmediği ve akademik yayın yapmaları mümkün olmadığı için ne yazık ki kitapta adına yer verilmeyerek yalnızca adının baş harfleri yazılmıştır (A.A.B.).

Böyle önemli bir çalışma yaptığınızı ve sadece kadın olduğunuz için yalnızca adınızın baş harflerinin kitaba yazıldığını düşünün… Ne kadar da can sıkıcı bir durum değil mi? Oysa henüz 37 yaşındayken rahim kanseri sonucu hayatını kaybeden Ada’nın amacı belki de hiçbir zaman görünür olmak değildi, yalnızca iyi bir şeyler yapmaya çalışmıştı ve her ne kadar mücadeleci olsa da içinde bulunduğu şartlarda ancak bu kadar görünür olabileceğine kendi de ikna olmuştu. Muhteşem işlere imza atan Ada, bu eserinde yalnızca “A.A.B.” olarak kalmıştı. Oysa Ada’nın sayılarla ilgili öngörüsü o öldükten 100 yıl sonra gerçek oldu ve biz ona şimdi “bilgisayar” diyoruz.

Keşke geçmişteki Ada’ya seslenebilseydik, “Hayır, orada yazması gereken A.A.B değil, sen Augusta Ada Byron’sın ve o kitapta adın olmalı!” diyebilseydik. Çünkü teknoloji alanında azınlık olma döngüsünü kırabilmemiz için, bu alanda örnek isimlere, rol modellere çok ihtiyacımız var.

Aslında bunu demenin hala bir yolu var. Ada’lar asla bitmeyecek, yeni Ada’lar yetişecek. Biz Ada’nın yaptığı işleri ve azmini örnek alacağız ama “kadın” adını her başarının altına yazacağız. Görünür olacağız ve yeni Ada’lara rol model olmaya çalışacağız.

Ada ve daha adını bile duymadığımız nice bilim kadınına ve geleceğimize borcumuzu ancak bu şekilde ödeyebiliriz.

Kaynaklar:

Teknolojide Kadın Derneği (Wtech)
https://e-bergi.com
https://wikipedia.org
https://kockam.ku.edu.tr/turkiyede-dunyada-teknoloji-alaninda-olusan-toplumsal-cinsiyet-esitsizligi/

Originally published at https://sisterslab.co on June 13, 2021.

--

--