Kablosuz Ağların Annesi: Hedy Lamarr
Bir hayalin var ve hayalin bu dünyaya ait olamayacak kadar uçuk kaçık mı? En yakınlarına bile anlattığında gülüşmeler mi oluyor? Belki de “Sen iyice delirdin.” gibi imalarla karşılaşıyorsun. Çünkü kafandaki düşünce gerçekten de delice! Bir de bu hayalin teknolojiyle ilgiliyse ve senin eğitimin ya da çalışma hayatın çok farklı bir alandaysa o zaman duyacakların daha da farklı bir boyuta geçebilir. “Sen de mühendis mi oldun başımıza?”, “Saçmalama öyle bir şeyin olması mümkün değil”, “Bence sen kendi işinle ilgilenmelisin…”
Oysa günümüzde kullandığımız teknolojiye baktığımızda 100 yıl öncesi için her şey ne kadar da delice değil mi? İşte bu teknolojinin tamamını gelen eleştiriler ve içinde bulundukları imkansızlıklara rağmen pes etmeyen, inançları doğrultusunda hedefe ulaşmayı amaçlamış kahramanlara borçluyuz.
Bu süper kahramanlardan biri de Batman dünyasından tanıdığımız Kedi Kadın’dır. Kulağa tuhaf geliyor değil mi? Ama bahsettiğimiz kişi deri kıyafetler giyen Kedi Kadın değil, bu karakterin ortaya çıkmasında Bob Kane’e ilham veren Hedy Lamarr bizim süper kahramanımız.
Asıl adı Hedwig Eva Maria Kiesler olan Hedy, 9 Kasım 1914'te Avusturya’nın Viyana kentinde doğdu. 12 yaşındayken Viyana’da düzenlenen bir güzellik yarışmasını kazandı ve henüz 17 yaşındayken Geld auf der Strase adlı bir Alman projesi olan ilk filminde rol aldı. Metro Goldwyn Mayer stüdyosu onunla bir sözleşme imzaladı ve onu “dünyanın en güzel kadını” olarak tanıtmaya başladı. 28 yıl süren sinema kariyeri boyunca 30 filmde rol aldı.
Teknik bir eğitimi olmayan, yalnızca güzelliği ve sinemadaki başarısı ile tanınan bu kadın aynı zamanda bir mucitti. Film setindeyken çekim aralarında bile karavanında çalışmaları için araştırmalar yapmaya devam ediyordu. Evinde de gece uykusundan vazgeçerek çalıştığı bir laboratuvarı vardı. Bu çalışmalara olan ilgisi, küçük yaşlarında babasının onu yönlendirmesiyle başlamıştı. Birlikte matbaaların ya da farklı araçların nasıl çalıştığını inceleyip üzerinde konuşabilecekleri yürüyüşlere çıkıyorlardı. Babası onu henüz 5 yaşındayken müzik kutusunun nasıl çalıştığını anlayabilmek için içini açıp yeniden monte ederken bulmuştu.
1933 yılında Alman bir silah tüccarı olan Frits Mandl ile evlendi. Hedy için modern bir hapishane gibi olan bu evlilik fazla uzun sürmedi. Hedy’nin tanımıyla, bu evlilikte kendi aklı ve hayatı olmayan bir oyuncak bebek gibiydi. Kocasının istediği her yere onunla birlikte gitmek zorundaydı. Kendisiyle ilgili olmasa da silahlar, savaş, askeri meselelerle ilgili sohbetlerde kocasının yanında olmalıydı. Tüm davetlere birlikte gittikleri için Hedy silah teknolojileri konusunda da ciddi anlamda fikir sahibi olmuştu.
Yahudi asıllı olan annesi 2. Dünya Savaşı sırasında Viyana’daydı ve Hedy onun ölmesinden endişeleniyordu. Annesini de Amerika’ya getirebilmek istiyordu fakat Nazi denizaltıları tüm gemileri bombaladığı için okyanusu geçebilmesi mümkün görünmüyordu. En büyük motivasyonu annesini kurtarmak olan Hedy, müttefik güçlere destek olmak için bir şeyler yapmak zorunda hissediyordu ve uzaktan kumandalı bir torpido sistemi tasarlamayı planlıyordu. Bu planını eşiyle katıldığı davetlerden birinde açıkladığında fikriyle dalga geçmişlerdi. Sinema oyuncusu güzel bir kadın böyle bir konu hakkında ne bilebilirdi ki? Böyle bir şeyin olamayacağını, olsa bile radyo dalgalarının takip edilebileceğini, hatta bu frekanslar çözülerek ters yönde kullanılabileceği için tehlikeli olacağını savunmuşlardı. Bu konularda düşünmeyi mühendislere ve askerî uzmanlara bırakmasını önermeyi de ihmal etmemişlerdi.
Hedy bu tepkilerden sonra düşünmekten ve hayal etmekten hiç vazgeçmedi, aksine daha azimli bir şekilde çalışmaya devam etti. Katıldığı bir davette piyanist ve yazar olan George Antheil ile tanıştı ve arkadaş oldu. Savaş ikisinin de ortak endişesiydi ve Lamarr, arkadaşına fikrinden bahsetti. Hedy Lamarr’ın silah teknolojileri hakkında bilgisi ile Antheil’in piyanoya olan teknik hakimiyeti bir araya geldi ve birlikte “Frekans atlamalı yayılı spektrum” teknolojisini geliştirdiler. Antheil bu sistemin tasarımında kendi kendine çalan piyanolarda bulunan rulolardaki 88 frekans arasında birbirini takip eden sinyallerden esinlenmişti. Bu sistem, bir sinyali yayınlamak için birden fazla radyo frekansı kullanıyor ve belli aralıklarla rastgele değişiyordu. Böylece bu sinyal Naziler tarafından sadece bir parazit gibi algılandığı için takip edilmesi de imkansızlaşıyordu.
Lamarr ve Antheil, 1942 yılında buluşları için patent aldılar ama donanma bu sistemin kullanımına karşı çıktığı için kullanılmadı. Bu reddedilişin ardındaki en büyük sebep, A.B.D vatandaşı olmasına rağmen aslen Avusturyalı olmasıydı. Sinemadaki başarısıyla ya da savaş tahvillerinin satışı için verdiği destekle bir Amerikalı olarak kabul edilen Lamarr, söz konusu icadı olduğunda aynı muameleyi göremedi. Fakat aradan 20 yıl geçip patent süresi bittikten sonra, ABD donanması 1962 yılında Küba’ya giden gemilerde bu sistemin güncellenmiş halini kullandı. Dolayısıyla Lamarr ve Antheil bu sistemle ilgili hiç para kazanamadılar.
1997'de The Electronic Frontier Foundation tarafından Pioneer Ödülü ile ödüllendirildiler. Fakat Antheil, 1959'da öldüğü için bunu göremedi. Lamarr ayrıca Invention Convention’ın Bulbie Gnass Spirit of Achievement Ödülü’nü alan ilk kadın oldu. Lamarr 2000 yılında ölmesine rağmen frekans atlama teknolojisini geliştirdiği için 2014 yılında Ulusal Mucitler Onur Listesi’ne girdi.
Kimse ona inanmadığında hatta düşünceleriyle alay edildiğinde bile vazgeçmeyi hiç düşünmedi. Sonucun olumsuz olacağını bilse de fikrini hayata geçirebilmek için yılmadan çalıştı. Amacı çok para kazanmak ya da ünlü olmak değildi. O zaten ekonomik durumu iyi ve ünlü bir kadındı. İnandığı doğrular ve amaçları vardı ve bu yolda karşısına çıkan tüm engelleri aşmayı başardı. İşte bu onun sahip olabileceği en büyük zenginlikti.
Zamanın şartları onu engelleyip başarısını yok saymıştı ama transistörün ortaya çıkması ve daha sonra boyutunun küçülmesiyle Hedy’nin buluşu hem askeri hem de cep telefonu endüstrisi için çok önemli hale geldi. Lamarr ve Anthein’in bu icadından faydalanılarak günümüzün GSM, Wi-Fi ve GPS teknolojileri oluşturuldu.
Hedy Lamarr’ın öne çıkan farklı çalışmaları da vardı. Bir dönem sevgilisi olan, havacılıkla uğraşan Howard Hughes en hızlı uçağı geliştirmeye çalışıyordu. Hedy, balıklarla ve kuşlarla ilgili birer kitap alıp en hızlı balık ve en hızlı kuşları araştırdı. Bu inceleme sonucunda mevcut uçak kanatlarının fazlasıyla kare şekilli olmasının hıza engel olduğunu düşündü ve bulduğu en hızlı kuş ve balıkları Hughes’e gösterdi. Böylece uçaklardaki kanat yapısı değişti.
Savaş sırasında askerlerin dönemin popüler içeceği olan kolaya ulaşamayacağını düşündüğü için bir çalışma yaptı ve bu çalışmasıyla sandoz olarak bildiğimiz suda çözünebilen tabletin üretilmesine de katkı sağladı.
Ayrıca büyük ve karmaşık bir trafik lambası ağı üzerine de çalışması bulunmaktadır.
Hedy Lamarr, şartlar ne olursa olsun vazgeçmemenin harika bir örneğidir bizim için. Teknik bir eğitimin olmasa da hayallerin/fikirlerin ciddiye alınmıyor olsa da sakın durma! Belki senin hayalin insanlığın bir yarasına çare olacak. Belki de gelecek tam da senin düşündüğün gibidir. Kendine inan ve hayal kurmaktan vazgeçme! Bir gün kendini pes etmek üzere hissedersen Kent M. Keith tarafından yazılan ve Hedy’nin çocuklarına okumayı çok sevdiği şu şiiri hatırla:
Dünyaya elinizden gelenin en iyisini verin ve dişlerinizden tekme alın. Yine de dünyaya elinizdekinin en iyisini verin.
Kaynakça:
Originally published at https://sisterslab.co on July 3, 2021.